Çokca yaptığım şey olup beni kendimden iğrendiren bir durumdur. Neden mi iğreniyorum, baktığım resimlerinin hiç birinde ben olmayışım ve o resmi çekenin kim olduğu hep bir soru işareti olması. Normalde de çok güzel giyiniyosun da, sanki o resimlerde özellikle daha çok güzelsin, bana mı öyle geliyor yoksa, hayır bence bana öyle gelmiyor ve ben fesat değilim. Hep zaten “yok ya ben fesatım” diyerek boşvermedim mi? O resimleri kim çekti “sevgili”, özür dilerim “eski sevgili” neden hep limanda çekildi? Oranın manzarasını çok sevdiğini düşünmüyorum, oranın manzarasını çok sevdiğinizi düşünüyorum. Eski olmanda sinirimi hafifletmiyor aksine acaba biz hala birbirimizi seviyorken mi çekildi bu fotoğraflar diye kendimi yiyorum. Sonra o kafeler, tamam sen çok kafelere gidersin ve dışarda yemek yemeyi de seversin. Seni sandalye de otururken çeken gizemli adam kim? Kim o diğer sandalyede ki şanslı şerefsiz kişi… Onun hiç bir suçu yok ama yinede ben onun anasını avradını.. Hayır kıskanmıyorum seni! Sadece ben olsam daha güzel çekerdim. Bana hak verdiğini biliyorum eski sevgili, fotoğrafları hep güzel çekerim hem benim çektiklerim o kadar güzel olmasa seni ayrıldığımızda onlarla tehdit edebilir miydim? Tam bu noktada kendimden iğreniyorum aslında, çok sevdiğim hüzünlendiğim bir eylem olsada, ve ben bu bol dumanlı-alkollü, ağlamaklı-sümüklü hüzünlerimden zevkte alsam tam bu noktada iğreniyorum kendimden. Son hareketimi bende beğenmedim. Bak şimdi halime, fotoğraflarına kendimden iğrenerek bakabiliyorum.

Yalnızca bu konuda benden iyi olabilir bu şanslı arkadaş, şantaj olayı hiç yakışıklı olmadı, saçma bir fikirdi, ya tutarsaydı, tutmadı. Ama yinede onun ben yedi ceddini, gelmişini, geçmişini, geleceğini, istikbalini, yegane temelini, hatta en kıymetli hazinesini…
Ha bir de şu durum var bazı fotoğraflarında geçmişten geleceğe bir gönderme var küfür gibi, o nasıl kehanetli bir bakış, çekene değil bana bakıyosun direk, yani demek istediğim şu monitörün önüne on adam sıralansak dokuzu da der “lan bu kız sana bakıyo” öyle bir bakış ki işte “seninle görüşeceğiz”, “sen görürsün” bakışı. Ben o bakışı çok iyi biliyorum “eski sevgili”. Hayır kime çemkiriyosun? O resimlere çok geç bakmaya başladım ben. Aslından vakit kalsaydı yansımasına; geçmişten geleceğe o mesajını çoktan almıştım. Ha bu arada geçmiş demişken ve henüz geçmemişken ben çocuğun ta geçmişini…

Eski sevgilinin resimlerine bakmak

Eski sevgilinin resimlerine bakmak

Şu sıralar pek küfretmiyorum, bakma şimdi o gizemli şahsa sevgimden sığdıramıyorum. Resimlerine baktıkça bu ve benzer durumlardan sana kızıyorum, küsüyorum. Bu sayede sana mesaj atmadan, seni aramadan durabiliyorum. Aradan bir hafta geçmiyor, kıyamıyorum barışıyorum seninle. Resimlerine tekrar tekrar bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum.
Bakıyorum ki o surat ifaden hiç değişmemiş, yine hep ben bilirim havaları, yine ben senden akıllıyım ukalalıkları, yine on kişinin içinden özellikle dik dik bana bakmalar falan, sanki bi bok yemişiz gibi.. ekranın üzerine havlu atıyorum. Yenildim pes ettim anlamında değil lan konuşmak istemiyorum, bakışmak istemiyorum. Ben az sakinleşeyim bi bardak daha he, bir bardak daha söz daha sakin bakışcaz, hatta daha bi sempatik, bu sinir bozukluluğu yerini kahkahalara bırakacak söz ama bir bardak daha… Şunu da içeyim sendeyim seninle olan tüm sorunlarımı çözcem diyorum. Havluyu kaldırdığım gibi pixeline sıçtığım, “bok iç okan” der gibi bakıyo bana, sana tek kelime söylüyorum bak tüm bunlara neden o çocuk varya o çocuk hani gizemli olan yani ben o çocuk olmasaydı en azından böyle olmazdı, o çocuk girmeseydi aramıza, yada o çocuk çekmemiş olsaydı bu fotoğrafları veya ne bileyim işte o çocuk çekseydi de yoldan geçen rica bela eline fotoğraf makinası tutuşturulmuş biri olaydı… Yaa yada ben o çocuğun anasını avradını, fotoğraf makinasını, fotoğraf makinasının flaşını, bas-çek yapan işaret parmağını yaaa kapat havluyu amk kapat!