Benim bu evin cam kenarına sürekli kumrular sıçıp duruyor. O mermeri her gün temizlemekten yıldım. Hayvanları bezleyecek halimiz yok ya pes ettim. Neyse konuyla alakasız bugün onları sabahın 8 inde işten gelince arabamda içmeye karar vererek arabayı da tam evimin karşısına park ettim. İnesim de gelmedi malum kış ayı. Pek bi sıcaktı, açtım Ahmet Kaya’yı narkoz misali damardan damardan alıyorum bir yandan içiyorum filan. Sıçan bu masum kumruları görme şansına nail oldum. Oynasıp duruyolar, ıslanmış kanatlarını da kurutuyor olabilirler emin değilim. Neyse şarkı bitiyor Ahmet Kaya’nın bi başka şarkısı… bi başka şarkısı… neyse siktiredin kumruları… Beni takip ettiginiz kadar nasıl bir Ahmet Kaya hayranı olduğumu da bilirsiniz. Dikkatinizi hiç cekti mi bilmiyorum. Ahmet Kaya’nın çoğu şarkısı anne temalıdır. Şafak Türküsü, Anka Kuşu, Beni Bul… uzar gider bu liste. O şarkıdan bu şarkıya. Bir bira iki bira derken… Aklıma şey geldi. Ben neden hiç babama, baba annem nasıl biriydi diye sormadım. Sorsam anlatır mıydı? Hayatta gerçi babam. Hala bir şansım var bir gün soracağım ama bugünden daha fazla içmem lazım sanırım. Yada onun bilemedim şimdi. Siktirettiğimiz kumrulara geri dönelim lan ne kadar sevişken ne kadar sadık hayvanlar yaaa bunlar bi de eşi ölünce bir daha çiftleşmiyomuş biliyon mu? Tek başına uçuyomuş meğersem o çifte kumrular gibi lafı da buradan geliyomuş. Yine hüzünlü ve sikimsonik bir konu temalı olayla karşınızdaydım. Az önce, az evvel, demincek…