KIRMIZI GÜLLER

İçimizde yeşerttiğimiz ben aşkım diye haykıran kırmızı güllerdi.
Durmadan durmanın hiç durmaksızın anlamsız olduğu günlerdi.
Sözdü; tekrarlamaklı unutamamıştık hiç bir zaman

Yazdı; atamamıştık o heyecanı içimizden yine eski hazzıyla yaşardık zaman zaman,
Sazdı; her teli sen! Vurma teline koparma seni benden.
Bütün aşk şarkılara bize armağan.
Güzel oynadın, güzel oynadın ama…
Neden hep sen başrol ben figüran
Ve yorulmuştuk ta gel zaman git zaman…
İçimizde yeşerttiğimiz ben aşktım diye haykıran kırmızı gül küstü sana! Soldu
Yani olan yine bana oldu.
Her şeyi içine attın, hep iç ettin, iç çektin.
Kusura bakma artık sever gibi yaptığım yapmacık sevdiğim,
Kalbinde emekleyen bu küçük ellerim bağlayamadı seni bana
Aşk olduğuna inandı da, gözlerini ovuşturup ağlayamadı sana.
O kırmızı güller toprağa düştü, fidan oldu.
Bazen sevgi, bazen umut oldu! Bazen sanık bazen tanık oldu.
Aşıkmış gibi yapan, aşktan zerre kadar çakmayan iki aşıktık biz.
Aşka aşıktık, benzer yönlerimize aşıktık mesela
”yok öyle deme” deme biliyorum biz iki aşıktık,
Her şeyi içine attın, iç ettin.
Kocaman bir aşkı hiç ettin,
Olmadı be kızım bu kez içine ettin.
Hani ben sana gülüm derim, gülün ömrü de hemen uzar ya…
Ben sana hep gülüm dedim
Senin o halde ölümsüz olman gerekir, ömrünün uzaması bi yana,
Ömrümü çürüttün sen..!
Sana artık gülüm demiyorum
Ömrün kısalsın ya da öl diye değil…
Ben seni zaten öldürdüm.
Bu gül muhabbeti sıktı biliyorum belki de ondan…
Sana gülüm demiyorum
Çünkü; toprağa düşen, yürekte pişen; cesaretin, aşkın ve esaretin rengi,
Kan kırmızıya dönüşen gülleri de seviyorum.

04,12,2006 PAZARTESİ 10:13